Bir Göç Hikayesi-Mim Kemal Öke

0
656

Istapanyan’in hikayesine başlamadan önce konuyla doğrudan alâkalı olan Türkiye Ermenileri Beyannamesinden kabaca bahsedip, hikâyeye öyle geçelim:

Türkiye’de yaşayan bazı Ermenilerin dışarıdaki komitacıların çağrılarına kanarak, ya da zorlanarak isyana kalktıkları doğrudur. İşte, isyanın bütün yurdu kucaklayan hacmi değilmidir ki, Osmanlı Hükümetini “yer değiştirme” kararını almak zorunda bırakmıştır.

Ancak, yollarda görülen münferit bazı vakalar dışında, kanuna tabi tutulmuş Ermeniler’in nakledildikleri yörelerin sakinleri tarafından gördükleri muamele -yabancı müdahalesi kalktığı ve komitecilerinin tahriklerinin tükendiği zaman- onların Müslümanlarla barış içinde bir arada yaşayacaklarına inanmalarına sebep olmuştur.

İttihatçı hükümetin Ermenileri cephe gerisine nakletme kararı ile birlikte göçmenlerin can ve mal güvenliklerini sağlamak için ne gibi tedbirler alındığını belgelerde mevcut.

1915’i yaşayanların elimizde bulunan bâzı hatıraları, bize bu konuda Ermeni tarihçilerinin ve ifâdesine başvurulan canlı tarihlerin yarattığı görünümün, ne kadar gerçeğin bir yüzünü yansıttığını açıkça göstermektedir.

Torkum Istapanyan, köylünün halkı ve ebeveynleri ile Simav’a yerleştirildikleri zaman (1915) küçük bir çocuktu:

-Bir gün yalnız başıma hanın önünde oyun oynarken, üç Müslüman çocuğu yanıma gelip beni oyuna çağırdılar. Ben ise onlara direniyor ve -ben sizinle oynayamam- diye bağırıyordum.

O anda sesimi duyup han kapısında görünen annem, bana: -oğlum onlar da senin kardeşindir, neden onlarla oynamak istemiyorsun? dedikten sonra, bizi yanına çağırıp hanın iç durumunu işaret etti ve şöyle konuştu:

-Şayet sizler büyüdüğünüzde çocuklarınızın böyle acıklı manzaralar görmesini istemiyorsanız, bu yaşta birbirinize sımsıkı sarılmalısınız ki, bir daha hiçbir yabancı kışkırtması ve etkisi sizi asla birbirinizden koparamasın-

Istapanyan Simav’daki Türk askerlerinin ve köylülerinin kendilerini nasıl ihtimamla beslediklerini, giydirip -aynı çatı altında-barındırdıklarını yazmaktadır. Dizanteriye yakalandığında askerî doktor kendisine bakmış, hatta ilacını kendi cebinden ödeyerek almıştır.

Hatıralarında kendilerini misafir eden Simav halkı Müslümanlarla tarlalarda nasıl omuz omuza çalıştıklarını anlatmaktadır.

Nihayet, Simav’a Kuvay-i Milliye kuvvetleri girince, anne ve babasının hayatlarından endişe etmeye başladıklarını yazmıştır. Ancak onları ziyarete gelen teğmen korkudan titreyen Istapanyan’i kucaklamış, yanaklarından öpmüş ve gözlerinden yaşlar akarak, bir şey yapmak niyetinde olmadıklarını söylemiştir.

Böylece, Istapanyan hatıralarında milliyetçilerin başarısının kendilerinin de zaferi olduğunu itiraf etmiştir. Zaman gelip de Ermenilerin 1915 öncesi ikâmetlerine dönmesi ilan edilince Simav adeta mateme bürünecektir.

Sebebini Istapanyan şöyle anlatıyor:

“Onlarla aramızda her ne kadar din farkı mevcut idiyse de, bu iki toplum arasında kısa zamanda yer etmiş olan bu kardeşlik havasını yok etmeye asla yeterli bir sebep olmadığına inanmış kimselerdi.

İşte bu inancın etkisiyledir ki, ayrılanlar bıraktıkları yerlerde varlıklarının bir parçasının da kaldığına, kalanlarsa kendilerinden bir şeyin gittiğine içtenlikle inanmış bulunmaktaydılar. Bu yüzden ayrılış töreni gözyaşları içinde birbirine mutlu yarınlar dilekleriyle tam bir kardeşlik havası içinde son buldu”

Yukarıda ifâdesine yer verilen Istapanyan, annesi ve babası ile birlikte yer değiştirmişti.

Babıali, anne ve babalarını, ne sebeple olursa olsun, kaybetmiş Ermeni yetimlerinin yeni bir yuvaya kavuşmalarını sağlamak için bazı tedbirler de alacaktı.

Bu tedbirler ilkin, başta Ermeni ailelerine, eğer mümkün değilse, alışık oldukları hıristiyan atmosferinden kopmasın diye misyonerlere verileceklerdi.

Misyonerlerin bulunmadığı yörelerde yetimler, güvenilir müslüman ailelere emanet edilecekti. En son çare ise, Ermeni çocukları için başta İstanbul olmak üzere çeşitli büyük şehirlerde özel yetimhaneler kurulması düşünülmüştü.

Yurt dışında bu çocuklar hakkında spekülasyonlar başlayınca, 1921 yılında Milletler Cemiyeti, İstanbul’da Ermeni yetimlerine yapılan muameleyi tespit etmek ve incelemede bulunmak üzere bir müfettiş gönderdi.

Ancak, yapılan araştırma sonucunda, İstanbul`da çeşitli yetimhanelere kayıtlı olan 260

çocuğun cemaatlerine teslim edilmiş olduklarının tespit edilmesine rağmen, mütârekeden sonra Ermenilerin açtığı eytamhanelere, ne vesile ile girdikleri belli olmayan, Müslüman çocukların -taltif, tehdit ve hatta darp edilmek üzere cebren Ermeni olmaya sevk edildikleri- işkence gördükleri, bazılarının ise izleri kaybedildiği, bir kısmının ise Ermenilerle karıştırıldığı ortaya çıkacaktır.

Mütâreke ile, Ermenilerin eski köylerine dönebilecekleri ilan edilince, özellikle çocuk ve kadınların konfor içinde, güvenle dönüşlerini sağlayacak tedbirler alindi.

Göçmenlerin her turlu yol ihtiyaçlarının karşılanması için tahsisat ayrıldı.

Eski yerlerine geldiklerinde mallarının yeniden devri için hazırlıklar yapıldı. Mütâreke yıllarında Ermeni cemaatini temsilin Amerikan “Near East Committee”sinde çalışan bir şahit, bize Ermenilerin terk ettikleri evlere sığınan Müslüman dul ve yetimlerini Türk jandarmasının kapı dışarı ederek, bu ikâmetgahları ilk sahiplerine teslim ettiklerini söylemiştir.

Aynı şahit, ateşkesle birlikte Doğu Anadolu`da binlerce Ermeninin mantar gibi bittiğini; resmi kaynaklarda ölü kaydıyla rastlanan bu Ermeni 1915 muhataplarını Müslümanların kendi evlerinde sakladıklarını, onlara Türk isimleri vererek göçlerine engel olduklarını belirtmiştir.

Uzun yıllar boyunca kapı komşusu olan insanlar için bunu yapan Müslümanlar bu hareketlerinin yıllar sonra bir soykırım iddiasına malzeme olacağını bilselerdi de ayni şeyi yaparlar miydi acaba?

Kaynak: Prof. Dr. Mim Kemal Öke, Ermeni Meselesi sf:237

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.