Biz kendimizi, “Sana îman edenler ve senin getirdiklerine inanıp tâbî olanlar”, yâni “Muhammed Ümmeti”nden saymaktayız.
Her güzelliği senden öğrenen müminler;
Uyuyan kediyi uyandırmamak bahasına “Hırkasını kesmeyi” … Muhtaç birine, verecek hiçbir şeyimiz yoksa bile, gülümsemenin sadaka yerine geeceğini… Kuşu ölen çocuğa tâziyeye gidecek zerâfeti, nerden bilecektik?
Bir ihtiyaç sâhibi bizden herhangi bir şey istediğinde “hayır dememeyi” nasıl öğrenecektik?
Güzel olan her şeyi beğenmekten nasıl haberdar olacaktık?
Hanımlarımıza şefkat ve muhabbetle davranmayı; onlara yardımcı olmayı… evde her türlü eşyâmızı onarmayı ve kendimize âit işleri gene kendimizin yapmasındaki saadeti, ümmetin olmasaydık, nasıl tadacaktık?
Velhâsıl, “beşer kalmak”tan kurtulup “insan olmayı” nereden bilecek; Sen’in yolunda nasıl yürüyecek ve “Nefsini bilen Rabbini bilir” müjdesinden nasıl haberdar olacaktık?
Bunları “ilme’l-yakîn” öğrenmenin ötesine –şefaatin ve muhabbetinle– geçmeyi… Cümlemize ham bilgiden “tam bilgiye” ulaşmayı lütfeyle ve edebinle edeplendir Yâ Resûlallah!
14.09.2024