–
Ben, ırmak çocuğuyum. Deryâlarda yüzemem, sâhillerde gezemem. Kumsallar bana göre değil, ayaklarım kesilir; çıplak ayakla kolay koşamam.
Isırgan otlarının dalamasına, dikenlerin batmasına alışmışım bir kere..deniz deryâ neme gerek.
Ben,ırmak çocuğuyum ;anam beni Gözyaşı Irmağı’nda doğurmuş..acıktığım zaman,ırmak suyuyla doyurmuş.Memelerinden süt yerine ırmak suyu emdiğim anama ihânet etmemi beklemeyin benden.
Ben,kartallar gibi yalçın kayalıklarda mekân tutamam.Yükseklere yağan kara-yağmura karşı duramam,barınamam.Deli fırtınalar karşısında kime,nasıl tutunurum ben?Kanadım yok,uçma bilmem..kıymayın bu ırmak garîbine!
Hem bilir misiniz; dünyâda, Gözyaşı Irmağı’ndan başka hiçbir yere “yağmurtaşı” yağmaz.
Beni, yurdumdan etmeyin. Beni öldürmeyin; Irmaktan uzağa götürmeyin.”O da rahmet, bu da rahmet!” demeyin. Ben, yağmur taşıyla yoğrulmuş bir mayayım. Deryâda yüzemem, sâhilde gezemem, dağlarda sekemem.
Ben, ırmağın emzirdiği çocuğum.
Sürüler var, çobanlar var burada özlediğim. Ben, onları gözleyeceğim, yağmurtaşının yağmasını bekleyeceğim.
Kısaca, anasının diktiği bir bekçiyim; ırmağı bekleyeceğim. Ömürleri ömürlere ekleyeceğim.