İlâhiyat-ı Ken’an Hakkında
Hammâmî-zâde İsmâîl Dede Efendi’nin “mûsikî bir ummândır, biz ise bu ummânın kıyılarında dolaşırız “ sözünden hayâ ederek bu yazıyı yazıyorum. O hâlde biz Sahrâ çölünde ummânı aramaktayız vesselâm..
Öyle bir ecdâdın mîrâsı üzerinde oturuyoruz ki her yerinden ilim, san’at ve medenîlik fışkırmakta… Târihimize baktığımız da misâl alınması gereken bir çok zât var hezarfen konumunda..
Öyle ki birçok devlet adamı, ilim adamı o kadar işinin arasında mûsikîye, şiire ve bir çok san’at dalına vakît ayırmış, ustaca yapmış, yaptıkları san’atı yaşamışlar ve yaptıklarıyla da insanları irşâd etmişlerdir.
Ken’ân Rifâî de böyle bir âlim
ve san’atkâr şahsiyettir ki Yusuf Ömürlü hocanın Kâinat Gürsoy, Türkân Hanımefendilerin, zâkirbaşı Selâhaddîn Gürer ve Râşit Efendi’den dinleyerek notaya aldığı Ken’ân Rifâî’nin yaptığı bestelerle, yazdığı n’at, öğüt, mersiye ve kasîdelerdeki gene Yusuf hocanın 1988’de ikinci kez neşrettiği İlâhiyât-ı Ken’ân’daki ilmine ve mûsikî zevkıne hayrân olmamak mümkün değildir.
Makâmları birçok müzikolog çeşitli şekillerde tanımlamışlardır.
Bir mecliste Nevâ makâmını ilmî olarak tartışırlarken meclise teşrif eden Tanbûrî Cemil Bey’e makâmın ne şekilde olacağı sorulunca o da tanburun mızrabına sarılmış ve taksim ederek Nevâ makâmını arakadaşlarına göstermiştir.
Mûsikîmizde makâmlar, birçok bestekârca küçük farklarla tezyîn edilmiştir.
Tabii ki makâmı anlarken ilmî yönünü de kenara atmamak gerekir. Hacı Ârif Bey’in Kürdîlihicazkâr anlayışıyla günümüz bestekârlarının birçoğunun, Rast perdesine şeddedilmiş Muhayyer-kürdî makâmından hiç farkı olmıyan Kürdîlihicazkâr’ı arasında hiç mi hiç alâkâ yoktur.
Ken’ân Rifâî’ nin bestelerinde kullandığı makâmlardaki anlayış birçok mûsikîşinasa, güftelerdeki mânâ da herkese ışık tutacak husûsiyettedir.
Meselâ ben ilk Hicazkâr makâmını İlâhiyât-ı Ken’ân’daki eserlerden meşketmiştim.
Gerçekten Hicazkâr dâhil bütün kullanılan makâmât anlayışı klâsik üslûba ters düşmeyen aksine klâsik üslûbun ta kendisi olduğunu Dede Efendi ve Zekâî Dede gibi büyük bestekârların eserlerini meşkedince anladım.
Bestelerin ritmik yapısı da takdîre şâyandır.
Eserler tam tekke üslûbundadır ki icrâ ederken ve dinlerken insanın cûş u hurûşla semâ edesi geliyor.
Bir müstesnâ eser olan İlâhiyât-ı Ken’ân’da başka bestekârların, Ken’ ân Rifâî’ nin güfteleriyle yapılmış besteleri de mevcût..
Meselâ meşhûr “Sakarya dağlarında çiçekler açar..” güfte satırıyla başlayan Mustafa Kemâl Paşa Marşı;, “Ertuğrul’un ocağında uyandım..” güfte satırıyla başlayan Sancak Marşı; gibi eserlerin bestekârı merhûm İzzetdîn Hümâyî (Elçioğlu) Bey, Neyzen Necib Dede, Muallim Kâzım (Uz) Bey, Yusuf Ömürlü, merhûm Ûdî Cinuçen Tanrıkorur, Özcan Ergiydiren gibi..
Ken’ân Rifâî Hz. nin sebeb-i hayâtım dediği talebesi
büyük mütefekkir Sâmihâ Ayverdi’ nin Hancı adlı eserindeki mensûr şiirlerin bestekârı Tanbûrî Rızâ Tekin Uğurel, merhûm Neyzen Doğan Ergin, Ahmet Hatipoğlu, Halil Çay gibi mûsikîşinaslara da İlâhiyât-ı Ken’ân ilham kaynağı olmuştur.
Ayrıca geçtiğimiz senelerde Cenan Vakfı’nın katkılarıyla hazırlanan, Ahmet Özhan’ın icrâsıyla hayat bulan albüm de bizlere önemli bir arşiv olmuştur.
Bizlerin hayatlarına ışık tutacak o kadar önemli şahsiyetler dünyâya geliyorlar ki birçok insan bunların farkında bile değil ne yazık ki.. Ve bıraktıkları başta İNSAN olmak üzere birçok eserle de ölümsüz oluyorlar.
İlâhiyât-ı Ken’ân da Ken’ân Rifâî gibi ölümsüz bir insanın bize bıraktığı mîraslardan biri..
Hazırlayan hocalarımız Yusuf Ömürlü ve Dinçer Dalkılıç’a âcizâne şükranlarımı sunuyorum.
7 Temmuz, Ken’ân Rifâî Hz.’nin Hakk’a yürüyüşünün sene-i devriyesi.. Fakat biz bu müstesnâ şahsiyeti, bize bıraktığı eserlerle hemhâl olarak dâimâ yâd etmemiz, güftelerindeki öğütlerle de kendimize yâr edinmemiz şart..
Kitabın girişinde Sâmihâ Ayverdi’nin Hz. Mevlânâ’nın Mesnevî’si gibi, İlâhiyât-ı Ken’ân’ın Ken’ân Rifâî Hz.’nin kütleleri içine dâvet ettiği insanlık, İslâm, iman ve ihlâs cennetidir diye bahsetmesi konuyu özetleyiveriyor. Bize de idrâki nasîb olur inşaallah..
21.10.07 ORHAN ERYILMAZ