Pazar, Nisan 20, 2025

Bir Atabek’in Ölümü 1

Bir kal’a düştü.

Nihad Sâmi Banarlı’nın ölümü ile bir millî şuûr ve îman kal’ası yıkıldı.

Nihad Sâmi Banarlı denen bilgi, irfan, îmân ve hamâset âbidesi, târih ve edebiyat kültürünün dört başı mâmûr kudreti ile, millî şuûr ve îmân kapılarını zorlayan adamdı.

O, memleket dâvâsını îmân hâline getirmiş kimse, bu dâvâ yolunda içi yanan insan, Müslüman – Türk rûhunun gece gündüz sönmeyen ocağı idi. Bu yüzden de Banarlı’ya bir vatan sevdâlısı, bir vatan meczûbu dense revâdır.

O, fikir mihrâbı belirli insandı.

Bu yüzden de, doğrulmuş olduğu istikametden kıl kadar şaşmaz, inanmış olduğu dâvâ uğruna, sırasında bütün bir karşı zümre ile, sırasında ise teke tek dövüşmekten yılıp usanmazdı.


Nihad Sâmi Banarlı’nın, en genç yaşından, hemen son senelerine kadar hocalık kürsüsünden gençliğin üstüne akıttığı sağlam bilgi, millî şuûr, irfan ve hattâ hikmet nasîbine, hocaların atabek sayıldığı zamanların mîrâsı ve devâmı denebilir.

Banarlı, hocanın ve hocalığın yüceden yüce şerefinin lezzetine varmış ve kutsiyetine inanmış insandı.

Bu yüzden de o, Türk târihini hazırlayan, cemiyete dünyâ görüşünü,insânî ve medenî yapısını veren fikir inşâcısı atabekler devrinden süzülüp gelerek geçmişi hâle bağlayan bir atabek idi.

Müslüman-Türk terbiyesinin vekar ve kibarlığının yaşayan örneği olmuş bulunan Banarlı’dan, yetiştirdiği binlerce gencin ruh bünyesinde bir çizgi, bir iz, bir eser bulmak mümkündür.

Düşmana karşı en tesirli silâhın ilim ve irfan olduğuna inandığı için,

cehille fakirleşmiş nesillerle karşılaşmak onu son derece tedirgin eder, ıztırap verir, kahreylerdi.

Bu yüzden de, ölüler arasında yaşayan kimseye benzememek için, câhillerle ülfet etmekten şiddetle kaçınır ve öğreticiliği tezgâhında dokuduğu talebelerini, bilgi ile sağlama alınmış bir kafa, terbiye ve disiplinle düzen bulmuş bir ruh sâhibi olmuş görmek isterdi.


Bir memleketin yükselmesinde veyâ seviye kaybetmesinde birinci derece mes’ûliyetin, maârif ordusuna düştüğü, inkâr götürmez bir gerçektir.

Târihin yalan bilmez dudağı, asırlar boyu buna şâhid olagelmiştir.

Dünyânın her devrinde ve hemen her kıt’asında aynı gerçek hükmünü sürerken, el ele vermiş ve üst üste tabakalaşmış yüzyıllar içinde, hassaten Türk cemiyeti, başka milletlerin boy ölçüşemiyeceği bir sadâkat ve asabiyetle, “hoca” denen fikir ve ruh inşâcısının etrâfında peteklenip sarmaş dolaş olarak şekil ve nizâm kazanmıştır.

Onun için de,

tasfiyeli bir ruh yapısına ve ibâdet kabûl ettiği bir eğitim ve öğretim aşkına sâhip bulunan “hoca”, talebesi için bir öğretici olduğu kadar, hayâtı boyunca müşâvir eleman, Cibril huylu rehber olmuş, bilhassa, kendinde çekirdek hâlinde bilkuvve mevcud bulunan prensipleri, elinin altındaki istîdatların idrâkleri zemînine ekip yeşertmiş, böylece de tohum hâlindeki fikri fiile çevirmek üstünlüğüne ve irtifâ’ına yetmiştir.

İşte bu yüzden de, vasıflı ve kemâlli insan yetiştiren üstün metodlu Türk eğitimi ile el ele vermiş millî ve İslâmî prensipler, toplum içinde aktif hâle gelebilmiştir.

Bu bir zaferdir.

Bin yıllık Türk târihi içindeki yükseliş ve medeniyet dinamosunu dolduran bu enerji, atabekler’in zaferidir.

Yüksek ahlâk prensiplerini, Türk’ün insânî karakterini, cihad ve hamâset rûhunu hazırlayan ve yaşatan bu mânevî zenginiliği, içtimâî yapının en muhâfazakâr ve sağlam hücresi olan âile kabuğu içinde emniyete alan,

tek kelimeyle zaferini cemiyetin bütünlüğünde ifâdelendirmeye muvaffak olan atabekler’in himmetleri, yalnız biz Türkler için değil, bütün dünyânın selâmeti için örnek tutulacak topsuz tüfeksiz başarılmış ve kazanılmış bir mukaddes cihaddır.

Öyle ki millî iffetin teşekkülünde,

kahramanlık ve celâdetle atbaşı giden insaf ve adâletde, hele orta çağın vahşî ve zâlim savaş ahlâkına sırt çevirişde, hulâsa, Türk’ün dünyâya nam salmış beşerî ve rûhî düzeninde atabekler’in, öğrettikleri kadar örnek teşkîl eden ferdî hayatları,

şahsî meziyet ve değerleri ile cemiyet içinde birer prototip oluşları, yükseliş asırlarımızın toplum nizamları üstüne bu gürül gürül akan feyizlerinden ve kemâllerinden ileri gelmiştir.

Böylece, hoca’nın ana-baba saygısı ile yarışan îtibar, şan ve şerefi, belki de şu gök-kubbe altında eşine rastlanmayan üstünlük vasfını asırlar boyu muhâfaza etmişdir.

Bu nüfûz, vekar ve tesiri elden bırakmadığı müddetçe de,

Müslüman-Türk cemiyeti, gerek fütûhat gerek medeniyet yolunda dünyâya parmak ısırtmış, hükmünü, buyruğunu üç kıt’a üstüne dalga dalga yaymıştır.

Pâdişâhı, câmide bile hocasına ayağa kaldıran bu zihniyetin mûteber tutulduğu zamanlarda, sadrâzamlar, krallara “Birâderim” diye hitâb edecek irtifâ ve kudret basamağına yükselmiş,

aman dileyip imdâd isteyen devletlerin kralları, esir düştükleri haçlı dindaşları olan hükümdarların ellerinden kurtarılarak tahtlarına iâde edilmiş, Türk patronajı altına giren kavimlere ise içtimâî adâlet, vicdan hürriyeti ve iktisâdî gelişme imkânları bahşedilmiştir.

(*)Sâmiha AYVERDİ- Âbide Şahsiyetler, 1976, Birinci Basılış, Sayfa 222-230

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Rıza Tekin UĞURELhttps://www.dertlidolap.com
..1987 yılında kurulan Kütahya Aydınlar Ocağı Derne­ği başkanlığını uzun yıllar yürüten Uğurel, hâlen (KÜMAKSAD) Kütahya Mevlânâ Araştırma Kültür San'at Derneği'nin de başkanı olarak mûsikî, kültür ve san'at faaliyetlerini sürdürmektedir.
Benzer Yazılar
- Advertisment -

Popüler Yazılar

error: Muhtevâ korumalıdır!