Çocuk gözlerini ovuşturuyor. Dev, silkinmeye hazır. Yayı geren kol, sabırsızlanıyor.
Ve süvâri, atını mahmuzlamak, sonra da özlediği hedefe koşmak üzere..
Bu, bir vurgun hazırlığı değildir.
Çocuk, gözlerini güneşe alıştıracaktır. Bu da onun oyuncak silâhını patlatmak için sarf ettiği bir gayret olamaz!
Evet, dev, yattığı veyâ yatırıldığı uykudan uyanıp, üzerindeki asırlık rehâveti neredeyse attı atacak…
Değil yayı geren kol, yaydaki ok dahî vazîfesini bilmekte âbideleşmiş gibi; bilinmez ve anlaşılmaz bir lisanla: ”Hedef?” diyor, ”Hedefi gösterin bana!”
Ok hedefe, hedef de bağrını parçalayacak hakîkat okuna bu derece hasret çekmiş değiller.
Çocuk, hakîkate varmanın… Dev, başkalarının sâhip çıktığı hakîkati onlardan koparıp çocuğa teslim etmenin… Yayı geren kol, yok olan varlığın değil; ancak yok sayılan varlığın karşısında gevşemenin…
Süvâri, sisler arasında kaybettiği ufkunu bulmanın şuuruna ermişler. Bu, bir fetihtir.
Lâkin…
”Henüz hayâl plânında sayılacak bir fetih” itirâzında bulunanlar olacaktır. Çünkü, şu bir gerçektir ki; bir insan önce kendini fethetmedikçe, hiçbir fethi gerçekleştiremez.
Bugünkü şartları göz önüne alıp; Türk gençliğinin genel hâline dikkat çekerek: ”senin söylediklerin ütopik şeyler” itirâzında bulunanlara hak veriyorum.
Ancak gene biliyor ve inanıyorum ki; büyük rüyâlar görmeden büyük hedeflere ulaşmak mümkün değildir. Kurduğunuz hayâller bile sizin çapınızı gösterir.
Sırf hayâl kurmakla da mes’ele hâllolmaz.
İstanbul’un fethiyle birlikte dünyâ haritasını ve dünyâ târihini değiştirip altüst eden Fâtih, o günkü toplumun bir kesitidir. Yâni, o toplum, Fâtih’ler yetiştirecek kalitede ve inançta bir toplumdu.
Ama, İstanbul’un fethini düşünün… kaç nesil Bizans surları önünde ömür tüketmiş, yâni İstanbul’u fethetmenin rüyâsını görmüştü.
İşte bugün de bizler, yarınki büyük fetihleri yapacak gençlerimize madde ve mânâ fetihlerinin sırlarını onların avcuna kıstırmanın
yollarını bulmalıyız.
Kulaklarına bu fetihlerin Esrârını fısıldamalıyız.
Kendilerini fethetmedikçe, bu ülke, bu vatan ve bu bayrak uğruna ölümü hiçe alacak kadar sevdâlı olamıyacaklarını onlara öğretmeliyiz. Bu ise, kuru nasihatlarla olmaz; onlara bu yolda örnek olmakla gerçekleşir.
İnsan rûhunu ihmâl ederek yetiştirmeye çalıştığımız çocuklarımızın bugün nelerle uğraştığı ve nerelerde heder olduğu apaçık ortadadır.
Dünkü atalarımızın neden sâdece ülkeler fethetmediğini -hiç olmazsa- İstanbul’un Fethi’nin 500 küsur yılından sonra yeni nesillere öğretmeye başlayacak bir uyanıklık gerek bize..
Bizi yönettiğini zanneden, fakat Fâtihleri Fâtih yapan sırlı kudretten ve yeterli târih şuurundan nasîbi olmayanlara bu şuur gerek!
Böylelerini adam yerine koymayacak bir uyanıklık ve şuur da milletimize gerek.