KÂMURAN GÜRÜN-
Sayın dinleyiciler, ilk olarak bir hususu belirtmek isterim.
Konuşmamda devamlı olarak Ermeni sözcüğünü kullanacağım.
Bu sözcükle, dünyada yaşamakta olan 4 milyon civarındaki Ermenilerin tümü ve özellikle, Gregoriyan Türk vatandaşlarını kastediyor değilim. Kastettiklerim, Türkiye’ye gaile çıkarmayı meslek edinmiş bir grup terörist zihniyetli Ermenilerdir.
Osmanlı Hükümeti, 27 Mayıs 1915 tarihli Kanunu Muvakkatla/Geçici kanunla, Van, Bitlis, Erzurum vilayetleri ile İskenderun, Beylan, Antakya ve Bereket’te oturan Ermenileri güneye nakletmek kararını aldı.
Daha önce, 24 Nisan tarihinde İstanbulda’ki, Taşnak, Hınçak, Ramgavar Cemiyetlerinin liderleri tutuklanmıştı. Bu tutuklanananların sayısını Esat Uras 234, Yusuf Hikmet Bayur 235 olarak verir.
Yusuf Hikmet Bayur, Osmanlı hariciyesinin dış teşkilata yaptığı bir tamimi/genelgeyi kaynak olarak gösterdiği için, Esat Uras da kaynak göstermediği için, ben Bayur’un 235 rakamını kabul ettim.
Zamanla, İstanbul, Aydın vilayetleri ile Kütahya dışında bütün yurda teşmil edilen göç kararı, 4 Ekim 1916’da fiilen durdu. Bu operasyon sırasında 702900 kişinin göç ettirildiği Osmanlı arşivlerinde mevcut.
Operasyonun güvenlik altında göç ettirilenlerin şahıslarının ve beraberinde götürdükleri menkul kıymetlerin hiçbir zarara uğramadan gidecekleri makama kadar sağlıkla ulaştırılması için çok ayrıntılı talimatnameler hazırlandığını biliyoruz ve bunlar elimizde.
Hatta, bunlardan birisi de halen İngiliz arşivlerinde bulunuyor.
Kıymetli araştırması Selahi Sonyel bunu İngiliz arşivlerinden buldu çıkardı.
Göç ameliyesi sırasında gerek göç şartlarında gerek göç şartlarına tahammül edemeyiş gerek bazı nakledikleri bölgelerdeki aşiretlerin saldırılarına maruz kalarak ölenler olduğunu biliyoruz. Bunların kaç kişi oldukları hakkında, ben kendi hesabıma bir tespit yapabilmiş değilim.
Böyle bir tespitin yapılabilmiş olmasını da kendi hesabıma mümkün göremiyorum. Ancak, göç sırasında hükümetin talimatlarına uymayarak fevri hareketlerde bulunmuş veya saldırılarda bulunmuş olan 1397 kişinin tutuklanarak divani harplere sevk edildiği ve idam da dahil çeşitli hapis cezalarına çarptırılmış olduğu da Osmanlı arşivlerinde mevcuttur.
Göçte ölenlerin sayısını bilemiyoruz;
ama, buna karşılık 1912 yılında Osmanlı istatistiklerine göre ülke içinde yaşayan Ermenilerin sayısının -yaklaşık rakam- 1 milyon 300 bin olduğunu biliyoruz.
1921 senesinde bu 1 milyon 300 bin rakamın, 1 milyon 025 bin rakamına indiğini de tespit edebilmekteyiz. Dolayısıyla, arada 275 000’lik, yuvarlak olarak 300 000’lik bir fark vardır.
Bu farkın çeşitli sebeplerle, 1912’den 1921’e kadar ölmüş olan Ermeniler olduğunu kabul edebiliriz. Aynı dönem zarfında Türkiye’deki Müslüman nüfusunda 2,5 milyonluk bir eksilme oldu.
Bu eksilmenin 500 ilâ 550000’i hudutlarda cephelerde ölenlerdir; geri kalanlar yurtiçinde ölenlerdir. Dolayısıyla, 2 milyona yakın yurtiçinde ölmüş Müslümanlar ile 300 000 civarındaki Ermenileri mukayese etme imkânı mevcuttur.
İngiltere, Rusya ve Fransa tehcir kararından şüphesiz rahatsız oldular.
Rahatsız olmalarının sebebi çok açıktı. Âdeta, bir dördüncü müttefiklerini kaybetmişlerdi.
Gerçekten, Ermeniler, gerek Rus orduları yanında gerek çeteler halinde Osmanlı kuvvetleriyle fiilen savaşıyorlar ve özellikle, Sarıkamış felaketinden sonra ric’ata başlamış olan Osmanlı ordularının ric’at hatlarını kesmek için ellerinden gelen gayreti sarf ediyorlardı.
Onların ortadan kalkması, dördüncü bir müttefikin kaybedilmesi gibi telakki edildi. Dördüncü bir müttefik diyorum, aslında, bu doğrudur da.
Zira, Ermeniler, savaş sonunda, muhariplik sıfatlarını îtilâf devletlerine kabul ettirdiler ve Sevr Anlaşmasını galip devletler meyanında imza da ettiler.
Ancak, kararın bizatihi kendisini tenkit etmek tatbik etmek çok zordu.
Zira, aynı uygulamayı İngiltere’de İngilizler de Almanlar için yapmışlardı.
Hatta, deniz birinci lordu olan Lui Batenberg, Habsburg hanedanına mensup olduğu için görevinden istifa mecburiyetinde dahi kalmıştı. İkinci Cihan Harbinde aynı uygulamaların devam ettiğini göreceğiz.
Fransa’da Fransız Hükümeti, Lorenni Fransızları, onların kullandığı tabirle tehcir edecekler; hatta, bunlardan 87’si askeri bir hapishaneye sokulacak. Amerika’da da Amerikalılar Japonları toplayıp temerküz kamplarına yollayacaklardır.
Dolayısıyla, tehcir kararının kendisiyle fazla bir ilgileri olmadı Fransız ve İngilizlerin; ama, bu tehcir kararını Ermenilerin katledilmesi için bir bahane gibi göstererek Osmanlı Hükümetinin bir katliama girişeceği iddiasını ortaya attı.
Ve bu iddia da mayıs ayında İngiltere ve Fransa’nın neşrettikleri bir beyannameyle harbin sonunda bu katliam suçlularının tutuklanıp muhakemeye sevk edileceği şeklinde açıklandı. Âdeta, bu iki devlet bir taahhüt altına girdiler.