Seninle, gerçek anlamda ancak senin ayıplarını bilen sohbet eder ki, bu da Kerem Sâhibi Mevlâ’dan başkası olamaz. Sohbet ettiklerinin en hayırlısı, ona senden dönebilecek hiçbir şey istemeyen, ancak seni isteyen Allah’tır.
*
Eğer kesin bilginin ışığı sende doğsaydı; daha göçüp gitmeden âhıretin sana nasıl daha yakın olduğunu, dünyâ güzellikleri üstündeki fânîlik güneşinin nasıl tutulduğunu görürdün.
*
O’nunla birlikte bir varlığın var oluşu, seni O’ndan perdelemiştir. O’nunla birlikte bir varlığın var olduğunu zannetmek de öyle!
*
O’nun, oluşlar içindeki zuhûru olmasaydı o perdeler üzerine bakış söz konusu bile olmazdı. Eğer sıfatları doğrudan tecellî etseydi, kâinattaki bütün oluşlar dağılıp hiçliğe giderdi.
*
Bâtın olduğu için her şeyi açığa çıkardı. Zâhir olduğu için de her şeyi dürüp, gizledi.
*
Varlıklar hakkında düşünmen için sana izin verdi. Fakat o varlıkların zâtlarıyla birlikte durmana izin vermedi. “Göklerde olana bakınız.”(1o/101) diyerek sana anlayış kapılarını açtı. Yoksa sırf göklerde olan varlıkları sana göstermek için ‘göklere bakın’ demedi.
*
Kâinat, O’nun vâr etmesiyle var, Zâtının Birliğine göre ise mahvolmuştur, yok hükmündedir.