Perşembe, Nisan 17, 2025
Ana SayfaMakalelerMisâfir OdasıKenan Gürsoy'la Röportaj 1

Kenan Gürsoy’la Röportaj 1

(Aşağıda, sizlerle paylaşmak istediğimiz mülâkat -Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19’dan alınmıştır. Kenan Gürsoy ile röportajın ilk bölümünü arz ediyoruz.)

PROF. DR. KENAN GÜRSOY’LA RÖPORTAJ

Muhterem Hocam, öncelikle röportaj yapma önerimizi kabul edip bu fırsatı bize sağladığınız için arkadaşlarımız adına size kalbî teşekkürlerimizi arz ediyoruz.

Tasavvuf dergisi adına yaptığımız röportajlara genellikle misafirimizin kısa hayat hikâyesiyle başlıyoruz. Soyunuzun kökeni, doğum yeriniz ve aileniz hakkında bilgi verir misiniz?

Mesela, soyunuzun bir yönden büyük Türk mütefekkiri ve sûfîsi Cemaleddin Aksarayî’ye dayandığı söyleniyor.

Tabii Anadolu’dan evvel, herhalde Orta Asya’dan gelen bir soy olduğunu söyleyebiliriz. Sanıyorum Rey şehrinden geliyorlar, zira büyük mütefekkir Razi ile aynı şehirden oldukları biliniyor.

Cemaleddin Aksarayî benim babaannemin soyudur.

Aksarayî hakkında yakın zamana kadar, ailenin kendi içindeki hatıralarından ya da bir şekilde Aksaray’da yürürlükte olan ve bizim bu gün kendisi hakkında duyduklarımızdan başka bir şey yoktu.

Ama yakın zamanda onun üzerinde çalışanlar olmaya başladı. Özellikle yurt dışında, Hindistan’dan veya Pakistan’dan başlayarak bu çalışmaların yapıldığını duyuyoruz.

Ayrıca Galatasaray Üniversitesine geçmeden önce, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde olduğum sırada beraber çalıştığım bazı bilim tarihçileri de özellikle Cemaleddin Aksarayî’ye olan hayranlıklarını ifade ederlerdi.

90’lı yılların başında, aile olarak acaba Aksarayî üzerinde bir çalışma yapabilir miyiz diye düşünerek, Hasan Şükrü Perek Vakfı’yla ve İstanbul’daki akrabalarımızın da bir anlamda desteğiyle, bizlerin de akademik anlamda seferber olduğumuz bir bilimsel çalışma faaliyetine başladık.

İlk olarak bir sempozyum düzenledik, sonra bir ikincisini yaptık ve bu bir şekilde bizim zihinlerimizde devam etti.

Çok değerli bilim adamları ağabeylerimiz, kardeşlerimiz, arkadaşlarımızla çalıştık.

Biz iki şeyi araştırdık: Birincisi, Cemalî ailesini. Sanıyorum vakıf dağılmasın diye aile kendi içinde, uzak da olsa bir şekilde aynı sülaleden olan insanlar bir araya gelmişler ve Cemalî Ailesi doğmuş.

İkincisi, Cemaleddin Aksarayî hem bilim dünyamız itibariyle, hem düşünce dünyamız itibariyle, hem siyasi tarihimiz itibariyle (çünkü kadılığı da var) hem de tasavvufi tarihimiz itibariyle incelendi.

Halen, pek çok akrabamız gibi, babaannem de onun kabrinin bulunduğu hazirede ve gittiğimiz zaman da ziyaret ediyoruz.

Önemli bir aile olduğunu düşünüyorum. Çünkü iki kol var: Bunlardan bir tanesi Aksaray’da kalmış. Onlardan, hem ekonomik anlamda, hem de ilim irfan anlamında hâkim olmuş insanlar çıkmış. Bu aşağı yukarı son dönemlere kadar yani 1900’lerin başlarına kadar, klasik tarzda geliyor.

Bu tarzın değiştiği an, Türkiye’deki inkılâbın yapılmış olduğu zamandır. Bu inkılâbın da kısmen katıldıkları, kısmen dudak büktükleri tarafları var. Bunu tırnak içinde söylüyorum; başlangıçta bazı şeyleri anlamamış ya da gelenek ağır basmış olabilir.

Fakat özellikle inkılâp doğrultusunda hareket edip Aksaray’dan çıkıp etkin olmaya başlamış insanlar var.

Dört amcam millî mücadeleye katılmış. Bunlardan biri (en büyüğü olan Rıfat Gürsoy) daha sonra Niğde milletvekili olacak ve üst makamlarda görev yapacaktır. Babam, 1928 yılında Aksaray’dan çıkmış, Ankara’ya gelmiş. Burada liseyi bitirmiş, hemen ardından Hukuk Fakültesini okumuş.

Hukuk Fakültesini bitirdikten hemen sonra, demek ki 1930’lu yıllarda, Türkiye’nin yurt dışına gönderdiği ilk doktora öğrencilerden biri olarak Belçika’ da tahsile gitmiş ve doktorasını orda bitirerek yurda dönmüş.

Ankara Üniversitesi’nde Medenî hukuk profesörüydü ve bu kürsünün başındaydı. Demek ki ailenin ilme yatkın olan tarafı onlarda da kendisini gösteriyordu.

Bu benim kendi daha yakın ailem için, ama diğer tarafta Aksaray’daki ailenin ilim sahasındaki devamlılığını da gözlemliyoruz.

Bir tarafta da Cemaleddin Aksarayî’nin soyu, bir ikinci koldan, Fatih’in İstanbul’u alışından hemen sonra, iskân edilmek üzere Anadolu’dan bu şehre getirilmiş.

Cemalî ailesinin içinde vezirlik yapan pek çok insan var. Aşağı yukarı yüz yıl, özellikle Beyâzıd dönemi ve daha sonraki dönemlerde, çok etkili oluyorlar.

Mesela bu önemli şahıslardan biri

Cemaleddin’den geldiği ifade edilecek şekilde anılan Zembilli Ali Cemalî Efendi’dir.

Biz Aksaray’da kalan gurubun içindeniz ama halen bayramlarda İstanbul’da müşterek bir mekânda bir araya geliyoruz ve aile yeni bireylerini o şekilde tanımaya devam ediyor.

Kısacası, Cemaleddin Aksarayî tarafı, benim baba tarafım.

Babam tam bir Mustafa Kemal neslidir.

Kendisi, son derece Atatürk’e bağlı bir insandı. Bir şekilde içteki geleneksel terbiyeyi muhafaza ettiler. Bir şekilde de inkılâba katıldılar. Ben onlardan aldığım büyük bir dinamizmi kendi çerçevemde, ne kadar yansıtabilirsem o kadar, yansıtmaya çalışıyorum.

Onlar çok çalışkan insanlardı ve kendilerini hürmetle anıyorum. Ancak ben daha çok anne tarafımdan etkilendim ve anne muhitinde yetiştim.

Galatasaray Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı

Rıza Tekin UĞURELhttps://www.dertlidolap.com
..1987 yılında kurulan Kütahya Aydınlar Ocağı Derne­ği başkanlığını uzun yıllar yürüten Uğurel, hâlen (KÜMAKSAD) Kütahya Mevlânâ Araştırma Kültür San'at Derneği'nin de başkanı olarak mûsikî, kültür ve san'at faaliyetlerini sürdürmektedir.
Benzer Yazılar
- Advertisment -

Popüler Yazılar

error: Muhtevâ korumalıdır!