2.
Yirmi iki yaşıma kadar şâhit olduğum bu beş muharebeden başka,
bir de benim de annemin de görmemiz mümkün olmayan 93” 1878” Türk-Rus Muhârebesi vardı ki ancak büyükannemin şâhit olduğu ve yüreği yanarak naklettiği parça parça vak’alar, benim de, henüz doğmamış olan annemin de bilemediğimiz bu savaştan anlattığı sahneler beni 93 Muhârebesi’ni görmüşlerden etmiş hâle getirmişti.
Bunlardan bir tânesi şöyledir:
O zamanlar Çengelköyü’nde köşkü bulunan âile büyüklerinin bâzı yakınları, Kosova’dan Usturumca’ya ve oradan da Selânik’e kaçabilmek bahtiyarlığına erişmiş ve canlarını bir gemiye atarak İstanbul’a varmışlardır.
İşte büyüklerim, bu 93 muhâcirleri arasından bir âileyi köşklerinde misâfir etmişler.
Evde bir boy aynası varmış ki misâfirler, yerden tavana dayanan bu kadar büyük bir ayna görmedikleri için zaman zaman karşısına geçerek kendilerini hayret ve zevkle seyretmekte imişler.
İçlerinden âilenin babası Hüsmen Ağa; bir cam parçasına bakınca kendilerini gördüğü gibi, bir yumruk vurup bu camı kıracak olsalar, belki arka tarafında Kosova’yı, Usturumca’yı gösterecek bir pencere olabileceği husûsunda hayli ciddî sorup soruşturma yapınca, telaşlanan büyükannemin, etrafındakilere:
“Çağırın bahçıvanı, yanına birini alıp gelsin!” diyerek o güçlü kuvvetli adamlara aynayı bağlanmış olduğu duvardaki çengellerden çıkarttırarak öne çektirip, misafirlerine:
“Ağalar, arkaya geçerek bakın, buradan Kosova görünmez, ancak oraya gidince göreceksiniz,” diyerek hem mâsum muhâcirlerin meraklarını tatmin ettirmiş, hem de koskoca aynayı parçalanmaktan kurtarmış olduğunu da gene büyükannemden dinlemiştim.