Hazırlayan: Umur KAYICAN
Oflu Hoca’nın, bir mizah unsuru olmanın ötesinde çok büyük değerler taşıdığının altını çizsek de onun espritüel derinliğine vurgu yapmamak mümkün değil. Nasrettin Hoca ve Temel fıkralarında olduğu gibi Oflu Hoca’nın da çizgisinin dışına çıkarıldığı kitaplar, eserler, fıkralar üretilmiştir. Oflu Hoca’yı daha iyi tanıyarak onun çizgisini daha iyi anlamak mümkündür. Gerçekte onun mantık örgüsü, sözünü sakınmaması, her zaman verilecek cevâbının olması, espri yeteneği, söz ustalığı vebeden dili bakımından, kendisi de bir yöre insanı olması hasebiyle, yöre insanının yapısına uygun tarzına işâret eder.
Oflu Hocalar’ın şöhreti o derece yayılmıştır ki, kendileri de bu haklı şöhretin farkındadırlar. Ve Of yöresine en yakın bir ilçeden bile bir din görevlisinin oralara vazifeli olarak gelmesi onların şöhretine, şânına yakışmaz. Bu konuda Raif Korkmaz’dan canlı bir örnek dinliyoruz:
“Arsin’in Zazana köyünden Mustafa Koç vardı. İlâhiyâtı bitirip Hayrat’a müftü olarak geldi. O sıralarda Hayrat’ta icâzet merâsimi (mezuniyet töreni) yapılacak. Trabzon Müftüsü Raif (Korkmaz) Hoca da çağrılıyor. Merâsimde önce Hayrat Müftüsü Mustafa Koç konuşuyor. En son Trabzon Müftüsü Raif Hoca kürsüye çıkıyor. Kur’an kurslarının önemini, Of ve Çaykara’nın Kur’an’a hizmetini vs. vs. anlatıyor. Sonra konuyu kıyâmet alâmetlerine getiriyor ve diyor ki:
—”Bakın, benden evvel konuşan Mustafa Hoca ne güzel şeyler söyledi. Ağzına sağlık. Kimden okudu ise hocalarından Allah razı olsun. İşte habu Of ve Çaykara havalisine Arsen’den pirinun kelu da muftiluk yapması peyuk kıyamet alâmetidur.”
Oflu Hocaların bâzen üslupları yüzünden sıkıntı çektikleri de olurdu. Hattâ resmî görevli olan Oflu müftülerden sırf üslûbu, anlatış tarzı yüzünden sürgün edilenlere de rastlanırdı. Yukarıda bahsettiğimiz Trabzon Müftüsü Raif Hoca da bu tarz yer değiştirmeleri yaşamıştır. Raif Hoca Zonguldak’ta müftü iken bir Cuma namazından önce orucu kimler tutamaz mevzûunda vaaz ediyor. Sayıyor, sayıyor… sonunda eşekler de tutmaz diyor. Hattâ Halk Partili Belediye Başkanı, Raif Hocayı ‘bize eşek dedi’ diye şikâyet eder.
Oflu Hoca’nın tarzına, üslûbuna bir başka örnek:
Nûrânî yüzlü emekli bir hocaefendi. Âlim fazıl bir insan. Üslûbu mahallî üslup. Mübârek gecelerden birisinde vaaz ediyor. Değişik konuları anlatıyor, sıra Amerika’nın Irak’ı işgâline geliyor:
– “Aziz muslimanlar, töğa edun, kuvvetli töğa edun. Köreyisunuz funyada nereye ev yıkıluyisa muslimanun evi, nerde pi kadun tul kaluyisa muslimanun karisi, nerde bi ufak uşak elüyisa muslimanun uşaği. Haburda sindi purnumuzun tibine Amerika İrak’a vuracak.’’
Tüm beden dilini kullanarak vücut ve el-kol hareketleriyle heyecanlı bir şekilde anlatıyor. Eliyle sağ tarafında Amerika’yı işâret ediyor:
— “Ula, niye vuracasun oğa? “diyor. “Aziz muslimanlar! Niye vuracak oğa pilüyimisunuz? Sende kimyasal, piyolojik, pilmem ne ne silahlan varmış, onun içun. Pak pak pak. Ula kâğur oğli kâğur, sende taha peyuği yok mi?”
Oflu Hocalar bu tarz anlatışlarıyla cemaati öylesine konuya katarlar ki, bugün çağdaş eğitim yöntemlerinde beden dili olarak kavramlaşan ilim dalında uzmanlaşmışlardır âdeta.
1970-80’li yıllarda büyük âlimlerin yetiştiği Çaykara’nın Soğanlı köyü câmii imamı Kobanoğlu Mustafa Hoca’nın köy câmisindeki vaazlarında, cemaatin hemen hepsine tek tek kürsüden hitap ederek, anlattığı olayları cemaati meydana getiren insanların şahsiyetleriyle birleştirip,konuyu interaktif bir üslupla anlatmak da Oflu Hocaların tarz ve üslûbuna önemli bir örnektir.
(Kobanoğlu Mustafa Hoca’nın cemaatte doğrudan göz ve söz temâsı kurmadığı kimse yoktu. Herkese ismiyle seslenerek; (âhiretten bahisle) “Sen pakma ordan Mehmet Efendi, sen da kidecesun oraya, çâre yok. Hazirlukli ol!”
Köyde yakında ölmüş olan birisinden bahisle “Çok sever idi köyini, keçen sene puraya idi. Şimdi nereyedur? Söyle pakalum Osman Efendi?” şeklinde muhatabında anlattığı mevzuyu yaşatan müthiş örnekler sergiliyordu.)
Kullandıkları mecazlarda da mahallî dili kullanması kaçınılmazdı. Bir örneği Ataköy’lü Hikmet Yıldırım anlatıyor:
“Bizim köyde Hacı İhsan Efendi (Binler) vardı. 35 yıl bilfiil imamlık yapmıştı. Hadis ilminde önemli müktesebâtı vardı. Özellikle Ramazan ve Kurban bayramlarında namazdan önce uzun ve etkili vaazlar ederdi. Vaazı bitince de bizim yörede âdet olduğu şekilde, bir problemi olan, problemini, ad ve soyadını belirtmeden bir kâğıda yazar ve İhsan Efendi tarafından cevaplandırılmak üzere kürsüye koyardı. Buna bizim yörede “kürsüye kâğıt koyma” denir.
Kürsüye konulan kâğıtlardan birisinde şöyle bir soru yazılıydı: “Hocaml Acaba mü’minlerin günahkârları önce cehenneme girecek de ondan sonra mı cennete alınacaklar? Yoksa doğrudan cennete mi girecekler?”
Hacı ihsan Efendi soruyu okur ve kürsüden cevap verir:
– “Mü’min kardaşlaruml Sizun anlayacağunuz oraya pi çuh nisma var. Cehenneme piraz çuhnis olacakler!”