Cumartesi, Nisan 19, 2025
Ana SayfaMakalelerYolPervane ve Ben

Pervane ve Ben

VI. (Gel, gel berû ki; savm u salâtın kazâsı var,

Sensiz geçen zamân-ı hayâtın kazâsı yok!)

Kılıç gibi, zıpkın gibi, hançer gibi bir söz bu!

Evet.. namazın bile kazâsı var da sensiz geçen ömrün kazâsı yok!

Seni nasıl bulmalı; sana nasıl varmalı, kimlere yalvarmalı?

Ah, nasıl, nasıl?


Pencereme bir kuş kondu. Penceremin âşinâsı, müdâvimi O!

Ama bugün bir başka edâ var ötüşünde:

-Muhabbetle, muhabbetle!

Diyor.

Biliyordum, ah biliyordum; senin “bir”inle benim “bir”imin aynı olmadığını!

Sualime bile bin bir lûtufla, senden başka kim karşılık verebilir böyle?

Sensiz geçen ömrün kazâsına imkân mı var?

(Kim seni buldu, kendi yok oldu

Valsına ey dost, can bahâ düştü!)

Muhabbetinin bedeli can, öylemi?

“Ben sevmeden, sen beni sevemezsin!” demişsin.

Benim, sevilecek neyim var ki?

Senin beni sevmen için bir hünerim olmalı. Önce, kendime bir hüner bulmalıyım. Ki, senin hoşuna gitsin; ilgini, nazarını üzerime çekebileyim.

Böyle bir hüneri nereden, nasıl edinmeli?

Eşyâyı delip geçen, zamâna ve mekâna hükmeden, taş gibi kalpleri un – ufak edip eriten o bir anlık nazarına neler fedâ etmezdim.

“-………………………..”

Sükûtun da bir cevap!

Mûsıkîdeki notalar, bir aşk serencâmını nasıl ap-âşikâr ortaya seriyor ve derin mânâlar ifâde ediyorsa; susmayı işâret eden “es”ler de öyle!

Senin, sükûtla verdiğin konferans da aynen böyle!


Gâliba, sen hep konuştun, anlattın, anlattın… durmadan, bıkıp usanmadan anlattın. Ama ben?

Ben..ah o ben!

Ömrüm, pervâneye acımakla geçti.

Meğer, ona acıyıp; “zavallı pervâne” diyeceğime, kendime buğz edip: “zavallı divâne” demeliymişim.

“-Nazarımı istiyorsan,hünerini bulmalısın.. Aşkımı istiyorsan, yağmur taşlarını satın almalısın!”

Diyorsun.

İşte, gene merhametin galebe çaldı; cevâbı sen verebilirdin, nitekim gene lûtfettin.

(Başka seyran gördüm çeşmim neminde,

Muhabbeti ben, ol seyrandan aldım!)

Ağlat beni.. taşlarımı beşiğime tak! Mâdem bu kaideyi sen koydun; “çeşmim nemi” de senin buyruğuna bağlı.

Lûtfet, bin bir fermânından birini de benim adresime çıkart!

Ne’n eksilir?

(Esirge kapına geldim, dedin Yârabbi: Gaffârem!

Senin kapın dururken, ya ben varıp kime yalvârem?)

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Rıza Tekin UĞURELhttps://www.dertlidolap.com
..1987 yılında kurulan Kütahya Aydınlar Ocağı Derne­ği başkanlığını uzun yıllar yürüten Uğurel, hâlen (KÜMAKSAD) Kütahya Mevlânâ Araştırma Kültür San'at Derneği'nin de başkanı olarak mûsikî, kültür ve san'at faaliyetlerini sürdürmektedir.
Benzer Yazılar

Sefer-30

Sefer-29

Kurtuluşa Doğru Koş

- Advertisment -

Popüler Yazılar

error: Muhtevâ korumalıdır!