“Onlar bize geldi mi ki?” tarzında yaygın bir gerekçeyle yeni taşınan komşumuzu tebrike yâhut ahbaplarımızın çeşitli dâvetlerine “rağbet” etmeyen kimselerden olmak, yanlış ve abes bir insanlık anlayışı değil midir?
Öyledir! Ama kendimize yapılmasını istemediğimiz pek çok şeyi başkalarına yaptığımız da kaskatı bir gerçektir.
Rağbet kelimesi için ‘Misalli Büyük Türkçe Sözlük’e bakıyor ve şu karşılıkları görüyoruz:
(İstek, arzu, alâka, meyil, teveccüh -yani yüzümüzü oraya çevirmek-), (Îtibar, kabul, hüsnükabul…)
“Rağbet”ten türeyen Regâib kelimesi için ise, lügat şöyle söylüyor:
(Rağbet edilen şey, hediye’nin çoğul şekli), (Hz.Muhammed’in ana rahmine düştüğü gece olarak kabul edilen recep ayının ilk Cuma gecesi.)
Rağbet etmeyene rağbet edilmez, diye özetlenebilecek üstteki bakış açısı acaba doğru mudur?
Gün yirmi dört saat, biz insan geçinenler ne yaparsak yapalım, hangi yanlış söz ve harekette bulunursak bulunalım; soluyacak hava, karnımızı doyuracak rızık buluyoruz.
Yâni bize “rağbet” ediliyor.
Halbuki giriş cümlesinde olduğu gibi, insan münâsebetleri böyle yürümüyor; o halde ortada kocaman bir yanlış var.
Büyüklerimiz: “Allah ihmâl etmez, imhâl eder” demiştir. Yâni, “Allah, yarattığı varlığı ihmâl etmez; ona her dâim rağbet eder.
Sâdece mehil verir, zaman tanır.
Günah ve kabahatinden dolayı hemen cezâlandırmaması; o varlığı sevdiği, sakındığı içindir.”
Yılda bir defa idrâk ettiğimiz Regâip Kandili takvime mi geldi, yoksa bize mi? Bunu ciddiyetle düşünmeliyiz.
Eğer böyleyse, yani kandil takvim yaprağında kaldıysa, ertesi gün hoyratça yırttığımız o takvim yaprağıyla birlikte bir yıl daha boşuna bekleyeceğiz demektir.
Ki bunun adı, “kandile rağbet etmek” değil, kendimizi kandırmaktır.
Kandilin mânâsını hiç anlamamak demektir. Allah’ın bize rağbetini istiyorsak, O’na ve emirlerine rağbet etmemiz gerektiğini…
Bunun yegâne yolunun ise Kur’ân’ı ve Hazret-i Peygamber’i doğru anlayıp ona göre amel etmemiz îcap ettiğini… Aranan özelliğin dindar geçinmekle değil, güzel ahlâk sâhibi olmakla kazanılacağını bilmektir.
Zîra Allah’ın, konuyla ilgili buyruklarından birkaçı şöyledir:
(Ey Muhammed! Onlara) Deki: “Allah’ı seviyorsanız, bana tâbî olunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı-bağışlasın…”(Al-i İmran/31)
“Allah’a-ve-Peygambere-itaat-edin-ki-rahmet-olunasınız.” -(Al-i İmran/132)
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir sâhiplerine de itaat edin…” -(Nisâ/59)
“Her-kim-Allah’a-ve-Peygambere-itaat-ederse,” -(Nisa/69)
“Ey-îman-edenler!-Allah’a-ve-Resûlüne-itaat-ediniz.” -(Enfal/20)
“Oysa aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Peygamberine dâvet olunan mü’minlerin sözü ise, “işittik ve itaat ettik” demeleridir…” (Nur / 51)
Allah’ın buyruklarına rağbet edelim ki, O da bize rağbetini sürdürsün.
Kandiller kandil olsun inşaallah.