Perşembe, Aralık 26, 2024

Samiha Ayverdi’den – Su

Ne tadı var ne de rengi ve kokusu… Öyle iken bu bî-levn maddeden insan oğlu hiç mi hiç bıkıp usanmamıştır. Halbuki insanın yaradılışında çabuk bıkmak vazgeçemediği iptilâlarından biri olduğu ve sırasında güzelliklerden bile usanıp, çirkinliklerin eline, eteğine yapıştığı hâlde, su denen ve o lezzeti olmayan cisimden usanıp bıkmamıştır.

Kıyâmete kadar da onun yerine bir başka nîmet koyamayacağı âşikârdır.


Senelerce evvel, bir yağlıboya tablosunun reprodüksiyonunu görmüştüm. Güneşin kor hâlinde çöle inerek etrâfı tutuşur hâle getirdiği sahrânın ortasında rastlanan bir su birikintisine, develerle berâber insanların da hücum edercesine saldırışları öylesine kuvvetle çizilmişti ki, yıllar geçtiği halde, unutamadığım bu manzaraya, o çamurlu, tortulu ve durgun çukura kendinden geçercesine atılanların, ancak suya îlân-ı aşkı denebilirdi.

Bu, devam ve bekānın bir hayâtî ihtiyacı ve dahi tevhîde yüz döndürüşün zorlayışı idi ki bu kârda hayvan da, insan gibi aynı kānûnun yaradılış çerçevesi içinde mütâlaa olunmak gerekirdi.

İbrâhim Peygamber’in tevhîd’i dünyâya îlân etmesine kızan Nemrud’un, onu ateşe atmak istediği ve attığı mâlûmdur. Amma ateşin de Nemrud’a kızması ve tevhit suyu içenlerin bayraktarı olan İbrâhim’in bir anda ateşi gülistan eyleyip her taraftan su fışkırması hâdisesi de, nefs ve şeytânât ateşlerinin tevhit suyu ile gülistan olması değil midir?


İnsanla dünya, aynı kānûnun yapı malzemesi ile yoğrulmuş olduklarına göre, benî beşerin cismânî bünyesi ile, dünyânın maddî yapısındaki su ölçüleri, onları aynı mikyâsa göre ayarlamış bulunmaktadır.

Yalnız su içmek sûretiyle üç ay kadar yaşayabilen insanın, hiç su içmeden, herhangi katı bir gıdâ ile, değil üç ay, üç hafta dahi yaşadığını söylemek mümkün müdür?


Doğarız, yıkarlar, ölürüz, gene yıkarlar.

Sözleri senet olan bir uludan dinlemiş olduğum hâdise şudur: “Adamcığazın biri, çölde arkadaşlarını da yolunu da kaybetmiş ve susuzluktan can verecek hâle gelerek, şaşkınlığın verdiği çâresizlikle ellerini ileri doğru uzatarak: “Ey gayb ricâli efisûnî(1), ” diye bağırır bağırmaz, karşısına iki genç çöl adamı çıkarak: “ Tefaddal yâ seydî (2), “diyip, ellerindeki kırbayı adamcığazın ağzına dayamış ve içebildiği kadar içirdikten sonra da gideceği yeri ve yolu göstererek kaybolup gidivermişler.

Tevekkeli, Kur’ân-ı Kerîm’de: “Biz her şeye hayâtı su ile verdik (3),” buyrulmamıştır.

1 Ya gayb ricâli bana imdâd edin!

2 Buyur efendi.

3 Vecealnî mine’l-mâi külle şey’in hay, Enbiyâ Sûresi, 30. Âyet.

“Her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi?”

Rıza Tekin UĞUREL
Rıza Tekin UĞURELhttps://www.dertlidolap.com
..1987 yılında kurulan Kütahya Aydınlar Ocağı Derne­ği başkanlığını uzun yıllar yürüten Uğurel, hâlen (KÜMAKSAD) Kütahya Mevlânâ Araştırma Kültür San'at Derneği'nin de başkanı olarak mûsikî, kültür ve san'at faaliyetlerini sürdürmektedir.
Benzer Yazılar
- Advertisment -

Popüler Yazılar

error: Muhtevâ korumalıdır!