Yahudi Firması
8. Siyonizmin dünyâ hegemonyasını kurmak ve yavaş yavaş dünyâyı Yahudileştirmek için beşeriyete revâ gördüğü dalâlet ve kâbuslar arasında, cemiyetlere tehlikeli bir hürriyet vâdi, bilhassa başta gelir.
Öyle ki sosyal ve dînî nizamların kayd ve inzibâtını kırmak sûretiyle, çığrından çıkmış kütleleri avlamak, elbette ki muayyen ve sağlam kıymetlere bağlanmış şuûrlu cemiyetleri elde etmekten çok daha kolaydır.
İşte bu yüzden,kütleleri evvelâ mânevî mes’ûliyetlerinden ve bağlarından tecrîd eder, cemiyeti, âileyi ve dolayısıyla memleketi yıkmak işini, inkılâp adı altında, kültür hizmeti adı altında, vazîfelendirdikleri memleket evlâtlarına yaptırırlar.
Bu bîçârelere de, kâh menfaatten, kâh ikbâl ve şöhretten kaftanlar giydirerek, maddî ve hissî yemler karşılığı, emellerinin âleti ederler.
Bir kafadan, tek elden idâre edilen ve en ince teferruâtına kadar hesaplanıp teşkîlâtlanmış olan bu gözbağcı tarîkat, hırsızın, kendisini yakalamak isteyenlerle berâber: Tutun, hırsız var! Diye koşup, suçlunun kendisi olmadığına âlemi inandırması gibi, hüviyetini teşhîs etmeğe çalışan her civanmerd ve hamiyetli vatandaşa canına, malına kasdeden hırsız ben değilim, bizzat sensin.
Geri kafalı, vatan hâini yine ben değilim, sensin! Diye haykırır. Fakat kullandığı motifler arasında, irticâ hazırlamak, sun’î gerilik nümâyişleri tertiplemek ve nihâyet tezgâhladığı bütün bu hareketlerden faydalanmak, îtikad ve muâmeleleri arasındaki belirli ve devamlı zıddiyetlerdendir.
Masonluk bir felsefî görüş değildir ki ilim, objektif ve rasyonel dürbünü ile onu teşhis masasına yatırabilsin… Dünyâ ilim muhitlerinde ve bilhassa üniversitelerin içinde ve başında bulunan Siyonist elemanlara rağmen bu şeytânî tarîkat, bir nazariye olarak ortaya atılamamış; iç yüzü, ancak cemiyet bünyesinde kapalı tedhiş ve gizli istibdad vâsıtası olarak ifâde bulmaktan öte bir vuzuh kazanamamıştır.
Binlerce yıldır yerden yere çarpılan; diyar diyar kovulan; hakaret ve işkencenin envâına lâyık görülen İsrâiloğulları’nın da, elbette ki dünyâdan alacakları bir intikamları vardı. İşte, altın külçeleri ile zekâlarının birleşmesinden doğan bu gayr-ı meşrû zürriyet, beşeriyetin üstüne bir âfet gibi çöktü.
İntikam, gerçekten de çok acı oldu. Bir yandan sûret-i hakdan görünerek, bütün dünyâyı gaye ve idealinin hizmetine sürüklerken, bir yandan da dünyâ iktisâdiyâtına hâkim oluşunun te’mîn ettiği imkânlarla, kütleleri kendine râm etmekte güçlük çekmedi.
Esâsen hakîkatlerden ziyâde dalâletlere meyleden insanoğlu, çok defâ, önüne sürülen çşitli vâidlerin başını sonunu ince eleyip sık dokumağa lüzûm görmeden, dalâletin câzibesine kolaylıkla kapılır.
Şu da var ki siyonizmin birer kalesi ve haber alma servisi olan Mason localarının âzâ kadrolarını genişletmekle vazîfelendirilmiş olanlar, bir kıymet veyâ kıymet namzedi olan her ferdin arkasına düşerek, ona, beşerî zaaf ve ihtirasların, kolayına dayanamayacağı bir imkân ufku gösterir.
Öyle bir ufuk ki câziptir, sırlıdır, şatafatlıdır ve tuttuğunu koparır. Zümre saltanatına dayanan ve hârice kapalı olan bu esrarlı tarîkat, meçhullere gebe olmakla, insan psikolojisinde hâliyle bir tecessüs ve temâyül yaratır.
Zîrâ, Farmason olmak hâdisesi bile, başlı başına bir merak mevzûudur. Tamâmiyle bir Yahudi firmasını taşıyan ve Ortaçağ anlayışından hareket eden tahlîf yâni giriş ve yemin ediş merâsimi bile, aklı, mantığı hattâ insan haysiyetini bir köşeye atıp, körü körüne itâat esâsına dayanan majik bir sahnedir.
Karanlık odalar, gözü bağlı olarak esrarlı dehlizlerden geçişler, silâhlar, ölü kafaları, haçlar, gaibden gelircesine tüyler ürpertici sesler,sualler ve namzedin ezilerek terler dökerek verdiği cevaplar, ettiği yeminler…
Şu da var ki, her şüpheli ve bulanık mes’eleye adım atmak vaziyetinde kalan kimse için kaçınılmaz bir şuûraltı ıztırâbı vardır. Geri dönülemeyen her pişmanlıkta olduğu gibi, kendi hatâsına başkalarının da iştirâkini te’mîn etmek, bir nevî tesellî ve nefis müdâfaası yoluyle kendi kendini tatmîndir.
Onun için, isteyerek istemeyerek, bir kere bu ağa düşmüş olanlar, başkalarını da sürüklemek için âdetâ fedâî gibi hizmet eder, çevrelerini de, yollarına kazanmağa çalışır dururlar.
Sâmiha AYVERDİ Osmanlı Asırları