Denize bakarak:
-“Bakın, şu denizin suları kâh bu cihete kâh öteye doğru akıyor. Cemal ve celâl tecelliyâtı rüzgârlarına tâbî olmaktan bir an hâlî değil… bunun gibi, insanın kalbi de Allah’ın iki kudret parmağı arasındadır.
Cenâb-ı Hak onu, istediği gibi evirir çevirir. O parmaklardan biri celâl, diğeri de cemaldir.”
Hocamız, Kandilli sâhillerindeki fenerleri işâret etti. İkisi fersiz, biri parlaktı:
-“Bakın, nûrâniyet cihetiyle üçü de aynı. Yâni üçü de aşka mazhar. Fakat birinde olan fazîlet,parlaklık ve canlılık ötekilerde yok. İşte bunun gibi aşk ehli olanlar da aynı nûra mazhar oldukları halde, aralarında meziyet ve nur bakımından fark vardır.”
Hâdiselere ve eşyâya iyi gözle bakmak mevzûu konuşuluyordu.
-“Resûlullah Efendimiz birgün ashâbiyle bir yerden geçerken, hendek içinde bir leş görmüşler.
Ebû Bekir Hazretleri: Ne kadar fenâ konuyor! diyince, Efendimiz: Ne kadar beyaz dişleri var! buyurmuş.
Dâimâ her şeyde iyilik görmeli, iyi tarafına nazar etmeli. Meselâ sarımsak için ne fenâ kokuyor, diyorsun. Halbuki onun ne faydaları ne iyilikleri var… işte bunun için dâimâ güzeli ve iyiyi görmeye çalışmalı… birbirinizi yemeyi değil…”