İbni Bibi, sulh zamanlarında bile Ermenilerle Türklerin pek sıkı iktisadi münasebetlerde bulunduklarını açıkca anlatıyor:
“VII. ve VIII. Asırlarda, Türk siyâsî hâkimiyeti altında yaşamakla berâber, Türklerle münâsebetleri nispeten mahdut olan Ermeniler kendi iktisâdî mefaatlerini daha iyi temin maksadıyla bu münâsebetleri ilerlettiler ve din müstesnâ olmak üzere, diğer hususlarda âdeta Türk harsını benimsediler. Türk idâresi onların dinî hürriyetlerini ve iktisâdî inkişaflarını temin ediyordu.”
M.de Morgan’ın tamâmiyle garazkârâne mahiyette olan “Ermeni Târihi”nde bile, Ermenilerin gerek Osmanlı memleketlerinde gerek İran’da iktisâden kazandıkları yer ve onu temine sebep olan Türk hoşgörürlüğü zımnen îtiraf olunmuştur.
Fâtih’in Ermeni patrikliğini ihdas ve İstanbul’a Ermeni muhâcirler celb etmesi, Yavuz Sultan Selim’in Tebriz’den Ermeni san’atkârları getirtmesi, Safevî hükümdarı Şah Abbas’ın Ermeniler için Yeni Gulfa’yı tesis etmesi inkâr olunamayacak târihî hakîkatlerdendir.
(De Morgan, Ermeni Târihi, s.290)”(5)(Neşide KEREM, sayfa 15)(*)
(*)Mehmed Fuad Köprülü, Edebiyat Araştırmaları (Türk Edebiyatının Ermeni Edebiyatına Tesiri, s. 251-253, 254, 257, 258, Türk Târih Kurumu Basımevi, Ankara, 1966.