Salı, Nisan 22, 2025

Vakt-i Şerifler Hayr’ola-MART 2025

29 MART

Bugün Arefe, nasipse yarın da ramazan bayramını idrâk edeceğiz. Mübârek ola!

(… Allah nefsimizin şerrinden muhâfaza etsin, rızâsından ayırmasın. Geceler geldi, gündüzler gitti. Ramazan ayı geçti. Topla davulla geçti. Öteki aylar topsuz davulsuzdur. Topla davulla olan böyle geçiyor. Ötekiler ise hissedilmeden geçiyor.

Avâmın ramazanı, mâlûm olan ayda orucu bozan şeylerden, havâssın yâni Allâh’ın has kullarının orucu ise fikir ve his günahları demek olan gafletten yâni Hak’tan gayrı şeylerden kaçınmak ve riyâzatta bulunup cânânın vuslatı bayramına intizar eylemektir. Avâmın orucu senede bir aya mahsustur. Bu yâni havâssın orucu ise vuslat bayramı müyesser oluncaya kadar devam eder…)

–Hz.Ken’an Rifâî–

——————————————————————–

28 MART

(…Kuyuya atılmış olan Yusuf, (Nur Sûresi, 26) ancak kuyuya kova salanın ipine yapışarak çıktı. İmdi, peygamberler ve velîler Allah’tan gelen ve Allah’a giden kervanlar ve kafilelerdir. Kendisinde Rabbânî bilgiler ve bilkuvve ilâhî insanlık kemâlleri bulunan Yusuf da tabiat zindanında hapsedilmiştir. Dünyâ, âhiret konaklarından bir konaktır. Kova, insanlara inen Allah Kitabı’dır. Kervancıların yâni peygamberlerin kovayı sarkıtmaları, insanları Allah’ın kitabına dâvet etmeleridir. Ona yapışmak, o kitabı getiren kimseye inanıp, onu kabul etmektir. Ama kuyuda olan; kurbağa, çiyan, akrep, yılan ve daha kuyuda yaşayan diğer haşerelerden biri ise o, sarkıtılan ipe asılmaz, ona yapışıp kuyudan çıkmak istemezse, kim ne yapsın? Çünkü insanlardan bâzılarının ruhları güzel, yüksek meşreplidir. Alçak kimselerle ünsiyet etmez, yüce vatanına gitmesine aracılık yapacak sâdık bir arkadaş arar. Bâzılarının ruhları da habistir; alçak meşreplidir. Ancak kendi meşrebinde olanlarla ünsiyet eder. Tabiat âleminde vatan tutar. Yüce âleme çıkan sefer ehlini ve seyyahları sevmez. Hiç dâvet kabul etmez. Yüce Allah buyurmuştur: “Biz insanı en güzel bir sûrette yarattık sonra onu aşağıların aşağısına attık. Ancak îman edip sâlih ameller işleyenler müstesnâ.” (Tîn Sûresi)

–Niyâzi Mısrî Hz.–

——————————————————————————-

26 MART

(Kendime soruyorum: ‘’Gök yarıldı mı?”

Hayır!

“Yıldızlar dökülüp dağıldı mı?”

Hayır!

“Denizler fışkırdı mı?”

Hayır!

“Kabirler alt üst oldu mu?”

Hayır!

Peki… Mâdem bunlar henüz olmadı, o halde “beni yanıltan nedir?”

Hâlâ uyanıp silkinmeyişime sebep, nedir?

Bunca yıl kaç ramazan ve kaç kadir gecesi yaşadım… Acaba gerçekten kadir gecesini yaşadım mı? Yalan, riyâ, gurur, kibir, dedikodu, gıybet ve daha nice safra hâlâ beni çekip çeviriyor ve hayâtıma bunlar yön veriyorsa, “Kadir”i yaşadığımı… Bayramı da böylece hak ettiğimi söyleyebilir miyim?

“…dâne toprak altında fânî olmadan, içindekini meydana vermez. Böylece de mücâhede ve fenâya ‘’Leyletü’l-Kadr’’ denmiş.

Ne mücâhedem var, fenâ bulmam…Yazık benim geçen ömrüme!)

—————————————————–

24 MART

(…Bir gün Tûnisî Hazretleri yolda gidiyormuş. Karşıdan da Telbisan hükmdarı büyük bir debdebe içinde ve üstünde son derece kıymetli bir elbise olduğu halde geçiyormuış. Maiyeti hükümdara: Abdullah Tûnisî geliyor… demişler. “İyi ki  söylediniz…Kendisine sorulacak bir sualim var!” Diyerek atından inmiş ve hazreti selâmladıktan sonra: “Benim bu ziynetli ve ihtişamlı elbise ile namaz kılmam câiz midir? Diye sormuş.

Hazret, kahkaha ile gülerek: “Ne tuhaf bir sual!” Buyurmuş. “Bir köpek, murdar bir leşe atılmış, üstü başı kan ve pislik içinde kalmış, sonra idrarını yapacağı vakit, aman bu kirden bana bir damla sıçramasın diye ayağını kaldırmış.

Sana gelince, karnın haram, zulüm ve kul hakkı ile dolu bulunuyor. Bütün bu kirleri görmeyip, süslü ve ihtişamlı elbise ile namaz kılınıp kılınmayacağını sormak ne abestir!”

Bu îkaz üzerine hükümdar, Hazret’in ayaklarına kapanarak saltanattan vaz geçer ve dergâhta hizmete girer.

Aradan üç gün geçtikten sonra, Yahyâ İbni Yiân nâmındaki bu zâtı Tûnisî Hazretleri çağırarak: “Misâfirlik üç gün olur. Bu ipi al, git iki saatlik ormandan odun getir… Kendin için lâzım olanı ayırdıktan sonra, geri kalanı fukaraya dağıt!” Buyurur.Yahyâ İbni Yiân, uzun zaman bu vazîfesinde devam eder. Abdullah Tûnisî Hazretleri, kendisinden duâ isteyenlere: “Yahyâ İbni Yiân’dan duâ taleb ediniz, çünkü o, saltanattan bu fakre düştü. Belki ben o saltanatta olsaydım fakrı bulamazdım,” buyururdu)

–Hz.Ken’an Rifâî–

———————————————-

21 MART

“Adı benlik olan nur noktası, bizim bir avuç topraktan başka bir şey olmayan varlığımızın altında(ki) hayat kıvılcımıdır.”

–Dr.Muhammed İKBAL–

—————————————————

17 MART

(Övünmeyi unut. Nîmet sâhibi isen, hasetçilerin gözlerinden saklan…Bir tehlike karşısında tedbir alıyor, korunuyor, kaçıyor, yaralanıp öldürülmekten korkuyorsun. Böylece cismini koruyup tehlikelerden geri çekmekle, ruhunu selâmete eriştirmiş olmuyorsun ki…”

–Ken’an Rifâî Hz.–

——————————————————-

14 MART

(Esyânın dâima tesbih ve takdiste bulunması bir hârika değildir. Eğer biz bunları işitip anlayabilirsek, bu anlayışımız bizim için bir hârika olur.) -Muhiddin Arabî Hz.–

———————————————————

10 MART

(…nasihat istedim, bana şu tavsiyede bulundular:

“Ey Ahmed! Her şeye iltifat eden, bir türlü murâda eremez. Şek ve şüpheden kendisini kurtaramayan, bir türlü kurtuluşa eremez. Kendi ayıp ve noksanını bilmeyen, dâima noksan kalır; hiçbir ilerleme kayd edemez!”)

–Hz. Ahmed Rifâî–

—————————————————————–

7 MART

(Resûlullah-S.A.V.- şöyle buyurdular: “Nifak olan huşûdan Allah’a sığınınız!”

Sahabîler, “Nifak olan huşû nedir?” Diye sorduklarında, Allah Resûlü:“Beden huşû içinde gözüküp kalbin nifakla dolu olmasıdır”, buyurdular.)

–Ş. Sühreverdî Hz.–

————————————————————————-

3 MART

(Bir derviş gördüm, Kâbe’nin eşiğine başını koymuş; ağlayarak şöyle niyâz ediyordu: “ Yâ Gafûr, Yâ Rahîm! Sen bilirsin ki; pek zâlim, pek câhil olan insan, kulluk vazifesini sana lâyık bir şekilde îfâ edemez.

//Sana ibâdette kusur ettiğim için özür dilemeye geldim, …İşte yüzümü eşiğe koydum.

Âsîler günahtan tövbe ederler. Ârifler, ibadetten istiğfâr ederler. //

Âbitler, ibâdetlerinin mükâfâtını isterler. Tâcirler, mallarının bahâsını isterler.

Ticârete gelmedim. Bana, sana yakışanı yap; bana yakışanı yapma!

İster öldür, ister cürmümü bağışla! İşte yüzümü eşiğe koydum. Kul, bir şey teklif edemez; ne buyurursan râzıyım. Kâbe kapısında bir dilenci gördüm; tatlı tatlı ağlıyor ve şöyle diyordu: “İlâhî! Tâatimi kabul et demiyorum, günâhıma af kalemini çek diyorum.”

–Şeyh Sâdî-i Şirazî–

———————————————————————————-

Rıza Tekin UĞURELhttps://www.dertlidolap.com
..1987 yılında kurulan Kütahya Aydınlar Ocağı Derne­ği başkanlığını uzun yıllar yürüten Uğurel, hâlen (KÜMAKSAD) Kütahya Mevlânâ Araştırma Kültür San'at Derneği'nin de başkanı olarak mûsikî, kültür ve san'at faaliyetlerini sürdürmektedir.
Benzer Yazılar
- Advertisment -

Popüler Yazılar

error: Muhtevâ korumalıdır!